MODA VE EDEBİYAT BİTMEYEN AŞK

Moda geçiciliği, edebiyatsa kalıcılığıyla zıt kutuplarda görünseler de tahmin edemeyeceğiniz kadar sıkı ve vazgeçilmez bir ilişkinin başrolündeler.

ELLE ONLINE ELLE ONLINE 11 Temmuz 2018
MODA VE EDEBİYAT BİTMEYEN AŞK KAI Z FENG- TRUNK ARCHIVE

Ünlü Fransız yayınevi Gallimard’ın tam sekiz yazara Dior’un ikonik çantası “Lady Dior” etrafında geçen hikayeler yazmalarını istemesi ve sekiz yetenekli kalemin bir moda parçasını edebi esere dönüştürmesiyle ortaya çıkan “Lady” kitabının basılması, edebiyat ve moda arasında yıllardır devam eden ilişkilere güncellik kazandırdı. Bu arada Dior’un sahibi olan dünyanın bir numaralı Fransız lüks markası LVMH’nin Gallimard hisselerinde payı bulunduğunu da unutmayalım. Son olarak LVMH’nin Voltaire’in tüm eserlerinin yeniden basımını finanse edeceği de çok yeni bir haber olarak kulağımıza çalındı.

Alexander McQueen’in 2017 sonbahar erkek modası için İrlandalı yazar Oscar Wilde’ın stilinden ilham alması, Gucci’nin 2017-18 sonbahar kış defilesinde rapçi A$AP Rocky’nin William Blake ve Jane Austen’in paragraflarını okuduğu plakların davetiye olarak kullanılması, moda ve edebiyatın birbirlerinin sınırlarına nasıl müdahil olduklarının en güncel kanıtı. Son yıllarda modayla ilgili birçok kitabın yayımlanması, mesajlı moda trendiyle birlikte pek çok sloganın tişörtlere basılması, dümdüz bir Dior tişörtünün üstündeki, geçmişten beri süren kadın hakları mücadelesine tercüman olan “We should all be feminists” cümlesiyle anlam kazanması, kelimelerin moda dünyasındaki ağırlığını apaçık gösteriyor. Hızla tükenen, kendini sürekli yenileyen, zamana ait, anda kalan modayla sonsuzluğa oynayan edebiyatın, kısaca tamamen zıt noktalarda konumlanan bu iki dünyanın sıkı ilişkileri tahmin ettiğinizden de karmaşık ve zengin.


TASARIMCILAR MODA HİKAYELERİ ANLATIYOR

Moda tarihçisi Xavier Chaumette, “Moda tasarımcıları artık sadece kıyafet yaratmak istemiyor, yaptıkları kıyafetler aracılığıyla tıpkı edebiyatçılar gibi hikaye anlatmayı amaçlıyorlar” diyor. Kısaca kesip biçme işinden öte moda tasarımı kıyafetlere bir ruh, bir mesaj ve bir mana yüklüyor. Hayal dünyasının sınırlarını zorlamaktan asla çekinmeyen Gucci’nin baş tasarımcısı Alessandro Michele, 2017-18 sonbahar-kış defilesinde modellerin eline verdiği şemsiyelerle 17’nci ve 18’inci yüzyılın Japonya’sına ait simgeleri hatırlatırken izleyicileri sadece kıyafetlere hayran bırakmakla kalmıyor, onlara Uzak Doğu masalları anlatıyor. Ünlü İtalyan yönetmen Visconti’yi idolü olarak gördüğünü belirten Michele, “Benim için her koleksiyon bir hikayenin bir bölümünü oluşturur” derken de moda tasarımının kelime ve hikayelerle bağlantısına değiniyor. Chanel’in sonbahar- kış koleksiyonunda da Karl Lagerfeld her zamanki gibi şaşırtıcı bir senaryoyla moda severlerin karşısına çıkıyor, gezegen formları, gümüş renkler, ay ve astronot desenleriyle tasarımdan öte adeta bir galakside yaşayan Parizyen kadınların hikayesini aktarıyor izleyiciye.

BİRİ UÇUCU, DİĞERİ ÖLÜMSÜZ!

Kısaca bir koleksiyon ya da bir elbise, hayal kurdurması, içinde doğduğu sosyoekonomik koşullar, verdiği mesaj ve onu taşıyanın da yansıttığı enerjiyle bir giyim eşyası olmaktan çıkıp üzerinde yazılıp konuşulacak ve mutlaka bir alt metni bulunan “edebi bir parça”ya dönüşüyor. Tıpkı 60’lı yıllarda genç, özgür ve geleneklere karşı çıkan feminist ruha tercüman olan Mary Quant’ın mini eteği ya da ya da kadın özgürlüğü üzerine kalem oynatan Yves Saint Laurent’ın smokin takımı gibi. Virginia Woolf’un “Orlando” eserinde altını çizdiği, “Kıyafetlerin bizi sıcak tutmaktan çok daha önemli bir rolü var. Onlar hayata bakış açımızı ve dış dünyanın bize olan algısını değiştirir” cümlesi de modanın edebiyatla nasıl beslenip zenginleştiğine ve o “uçucu” kimliğinden, soğuktan koruma olan birincil ve primitif görevinden nasıl sıyrıldığını anlatıyor.

Dünden bugüne, Yves Saint Laurent’ın sevdiği dizeleri tasarladığı kıyafetlere işlemesi, bir edebiyat aşığı olan Gabrielle Chanel ve hayatına yön veren kitaplar üzerine geçen yıl Venedik’te gerçekleşen “La femme qui lit” sergisi, ünlü modacı Sonia Rykiel’in Paris’teki butiğine yerleştirdiği görkemli kütüphane ve daha bir sürü örnek, modanın edebiyata her zaman yakın durduğunu gösteriyor.

Peki ama ya edebiyat? Uçuculuğu ve havailiğiyle, ölümsüz olan edebiyata göre daha az “önemli” ve “değersiz” olarak algılansa da moda tahmin ettiğinizden de önce, ta 19’uncu yüzyıldan itibaren ünlü yazarların radarına girmeye başladı.



EDEBİYAT VE MODANIN ESTETİĞİ

Sanatla özdeşleştirilen “haute couture”ün doğuşu dışında modanın estetik yanı ve “güzel” olanla kurduğu ilişki, bu iki dünyayı birbirine yaklaştırırken edebiyatı moda üzerine düşünmeye teşvik etti. Örneğin Charles Baudelaire “Le Peintre de la vie moderne”de modanın güzel ve modern tarafıyla ilgilenir. Balzac 1830’da yayımladığı “Traite de la vie elegante” (Süslü Hayatlar) adlı eserinde dandizm üzerinden toplumsal bir eleştiri yaparken giyimin nasıl bir sosyal statü sembolü olduğunu anlatır. Theophile Gautier “De la mode” (1858) kitabında kıyafetin insanları adeta bir hayvan postu gibi sardığını dile getirirken İtalyan şair Giacomo Leopardi “Dialogue Between Fashion and Death”te (Ölümle Moda Arasında Diyalog) modanın, sonlanan yönüyle tıpkı insanoğlunun ölümüne benzediğine dikkat çeker. 1824 yılında yazılan bu eser adeta yıllar sonra ortaya çıkacak “hızlı moda” kavramını öngörmesiyle de önemli. Ünlü Fransız yazar Mallarme’nin 1874 yılında sadece altı ay süreyle “La Derniere Mode” (Son Moda) dergisinin yayın yönetmeni olması ve modayla ilgili kalem oynatması da yine o yıllarda edebiyatın modaya kayıtsız kalmadığını gösteriyor.

OKU VE AT, GİYİN VE AT!

İlişkileri ta 19’uncu yüzyılda başlayan, biri kelimelerin diğeriyse giyimin estetiği üzerine yoğunlaşan, temelde güzellik kavramı üzerinde buluşan moda ve edebiyat bugün hiç olmadıkları kadar yan yanalar. Moda parçaları verdikleri mesajlar ve anlattıkları en “estetik” hikayelerle, en önemlisi sözün kalıcılığında geçici trendler olmaktan çıkıp hafızalara kazınırken, edebiyat da modayla daha renkli ve ilham verici bir dünyaya göz kırpıyor. Moda tarihçisi Xavier Chaumette, moda üzerine yazılan kitapların peynir ekmek gibi satıldığını dile getirirken edebiyatın modadan bes lenmekten asla vazgeçmediğine gönderme yapıyor.

Bu arada edebiyatın kalıcı, modanın “geçici” olduğunu iddia edenlere son bir sözümüz var: Son yıllarda adından fazlasıyla söz ettiren, romantik komedi tadındaki “chick lit”, yani kelimesi kelimesine çevirirsek, piliç edebiyatı, ele aldığı konuların hafifliği, hızla okunup tüketilmesi açısında hızlı modaya ne kadar da benziyor. “Oku ve at” ya da “Giyin ve at”! Kısaca kimse kimseye tepeden bakmasın: Edebiyat da en az moda kadar uçucu, havai ve ölümlü olabiliyor.

Bize düşense bu renkli, zengin ve ilham verici iki dünyanın güzelliklerinin farkına varmak ve hayata daha eğlenceli bir bakış açısıyla bakabilmek...


YAZI: SELİN MİLOŞYAN

ELLE EYLÜL 2017 SAYISINDAN ALINMIŞTIR.


ETİKETLER
SON HABERLER

Dergide Bu Ay

ELLE Mart Sayısı Çıktı!

ELLE Mart Sayısı Çıktı!

Baharı Hande Erçel ile karşılıyoruz.

BU SAYIDA NELER VAR?

E-Bülten Aboneliği

E-bültenimize şimdi abone olun,
magazin dünyasındaki tüm gelişmelerden anında haberiniz olsun.