2025 moda sezonu, yalnızca koleksiyonlar ve yeni kreatif direktörler üzerinden değil, defilelerin nasıl kurgulandığı üzerinden de tartışıldı. Set tasarımının artık defilenin arka planı değil, anlatının temel öğelerinden biri olduğuna bir kez daha şahit olduk.
Valentino Sonbahar/Kış 2025, Launchmetrics Spotlight
Bu anların en akılda kalıcı örneklerinden biri, Alessandro Michele imzalı Valentino Sonbahar/Kış 2025 defilesiydi. Koleksiyon kabinleri, lavaboları ve kauçuk zeminleriyle tamamı kırmızıya boyanmış geniş bir kamusal tuvalette sunuldu. Michele’nin kendi sözleriyle bu mekan, iç ve dış, mahrem ve kamusal, kişisel olan ile paylaşılan arasındaki ikilikleri askıya alan bir “karşı-mekan”dı. Michel Foucault’nun heterotopya kavramından ilham alan bu kurgu, giyinme ve soyunma ritüellerini politik bir görünürlük alanına taşımayı hedefliyordu. Bureau Betak imzası taşıyan mekan, normların askıya alındığı, kimliğin sabit değil akışkan olduğu, rahatsız edici ama bilinçli bir alan olarak tasarlanmıştı.
Chanel İlkbahar/Yaz 2026, Launchmetrics Spotlight
Matthieu Blazy’nin Chanel’deki ilk kreatif direktörlük anı da bu anlardan biri oldu. Chanel’in favori defile mekanlarından biri olan Grand Palais’nin içinde kurulan kozmik sahne, güneş sisteminden ilham alan devasa ışıklı kürelerle şekillendi. Bureau Betak tarafından tasarlanan on beş metre genişliğindeki bir “güneş” ve parlak ay yüzeyini andıran podyum, Chanel’in mirasını zamansız ve evrensel bir bağlama yerleştirdi.
Louis Vuitton Cruise 2026 defilesinde Nicolas Ghesquière, Avignon’daki Palais des Papes’in Cour d’Honneur’ünü açık hava tiyatrosuna dönüştürdü. Ortaçağ'dan ilham alan bir atmosferde ahşap ve kırmızı kadife koltuklarda oturan izleyiciler, modellerin podyumla seyirci arasındaki sınırı kaldırarak mekanın içine karışmasına tanıklık etti. Es Devlin tarafından tasarlanan bu kurgu, defileyi izleyenlerde zamanda geriye gitme hissi yarattı.
Dior İlkbahar/Yaz 2026, Launchmetrics Spotlight
Jonathan Anderson’ın Dior için hazırladığı ilk kadın koleksiyonu, Luca Guadagnino işbirliğiyle, müze ile tiyatro arasında kurgulanan bir mekanda sunuldu. Krem tonlarındaki duvarlar, yumuşak ışık kullanımı ve ortadaki devasa ters piramit 1950’lerin rasyonel minimalizmine gönderme yapıyordu. Gösterişten uzak Bureau Betak tasarımı bu set, koleksiyonu dikkat dağıtmadan çevreleyen mimari bir çerçeve işlevi gördü.
Burberry İlkbahar/Yaz 2026, Launchmetrics Spotlight
Farklı bir şehirde dikkat çeken mekan kurgularından biri ise Burberry’nin İlkbahar/Yaz 2026 defilesiydi. Toprakla kaplı zemin, kübik oturma düzeni ve içi bulutlu bir gökyüzü baskısıyla kaplanmış merkezi çadır, İngiliz usulü müzik festivallerini andıran bir atmosfer yarattı. Mekan Burberry’nin kültürel hafızasına doğrudan bağlanan kolektif bir deneyim alanı sundu. Set tasarımı burada da Bureau Betak tarafından üstlenildi.
Bu güçlü örneklerin yanında Cos İlkbahar/Yaz 2025 defilesi, set tasarımının daha sessiz ama bir o kadar etkili bir anlatı kurabileceğini gösterdi. Atina’daki Dionyssos mermer ocağında gerçekleşen defile, yapay bir sahne kurmaktansa doğal bir mekanın kendisini anlatının merkezine aldı. Taşın ağırlığı ve alanın açıklığının yarattığı ferahlık, koleksiyonun temel ikiliğini yansıtıyordu: yapı ve akışkanlık, güç ve yumuşaklık. Bu yaklaşım, defile tasarımının yalnızca dramatik olmak zorunda olmadığını, aksine mekanla kurulan ölçülü bir ilişkinin koleksiyonun ruhunu derinleştirebileceğini hatırlattı.
2025’te defile mekanları, giysilerin sergilendiği pop-up alanlar olmaktan çıkarak moda anlatısının temel bileşenlerinden biri haline geldi. Moda haftalarında seçilen mekanlar, markaların estetik, kültürel ve kavramsal dünyalarını taşıyan çok katmanlı anlatı yüzeylerine dönüştü. Artık moda ile mimarlık arasındaki ilişki daha görünür, daha bilinçli ve daha stratejik bir noktada ve bu ilişki daha da derinleşmeye devam ediyor.