“Tatlı yememeliyim, pizza fazla yağlı, gece atıştırmak çok yanlış…” gibi cümleler kulağınıza tanıdık geliyor mu? Yemek, aslında en temel ihtiyaçlarımızdan biri. Ancak günümüzün diyet kültürü, güzellik standartları ve sosyal medya baskıları nedeniyle çoğumuzun tabağına sadece yiyecek değil, aynı zamanda kaygı, yasak ve pişmanlık da doluyor. İşte bu noktada devreye “food guilt” yani yeme suçluluğu giriyor. Birçok kişi yemekten aldığı keyfi “keşke yemeseydim” düşüncesiyle gölgelerken aslında bedeninde duyduğu ihtiyacı inkar etmiş oluyor. Oysa yemek yalnızca kalori almanın değil kültürel bağ kurmanın, sosyal ilişkileri pekiştirmenin ve yaşamdan keyif almanın da bir yolu. Kısacası yeme suçluluğu yalnızca tabaktaki yiyecekle ilgili değil zihnimizde, kalbimizde ve toplumsal kodlarımızda şekillenen bir duygu. Peki, bu suçluluk nereden geliyor ve onunla nasıl başa çıkabiliriz?
Instagram / @dualipa
Neden Suçlu Hissediyoruz?
Yeme suçluluğunun en temel sebeplerinden biri, yiyecekleri “iyi” ve “kötü” olarak ayıran katı diyet kültürü. “Bunu yersen kilo alırsın, şunu yersen sağlıklı görünürsün” gibi kalıplaşmış yargılar yemekle olan ilişkimizi keyiften çok kurallara dayalı bir mücadeleye dönüştürüyor. Buna toplumsal baskılar da eklenince ideal beden mitleri, ince olmayı güzellik ve başarıyla eşleştiren söylemler kendimizi yetersiz ve başarısız hissetmemize yol açabiliyor. Sosyal medya ise bu tabloyu daha da pekiştiriyor: Filtreli görseller, “mükemmel” vücutlar ve yanlış yorumlanan sağlıklı yaşam trendleri kendi bedenimizi daha acımasızca yargılamamıza sebep oluyor. Kendi iç sesimiz yani içsel diyaloğumuz da bu duyguyu besliyor, kendine karşı fazla sert, eleştirel ve yargılayıcı olmak masum bir yemek anını suçlulukla gölgeleyecek güçlü bir tetikleyici haline geliyor.
Instagram / @sofiavergara
Psikolojik Etkileri
Kabul edelim, sürekli yiyeceklerle suçluluğu bağdaştırmak yalnızca yeme alışkanlıklarını değil özgüveni, benlik algısını ve sosyal yaşamımızı da etkileyebiliyor. Ve ne yazık ki bu duygu zamanla yeme bozukluklarına zemin hazırlayabiliyor veya “yoyo” diyet döngüsünü tetikliyor. “Yeme suçluluğu, kişinin yemekle olan sağlıklı bağını zedeler. Beslenme bir ihtiyaçtır, suçluluk hissi ortaya çıktığında bedeni beslemekten çok ruhu yormaya başlar” diyor Batıgöz Sağlık Grubu Balçova Cerrahi Tıp Merkezi’nden Uzm. Dr. Sema Bayçın ve ekliyor: “Sürekli suçluluk duygusu kişinin beslenme davranışını olumsuz etkiler ve zamanla kısır bir döngü yaratır. Kişi, yasaklı yiyeceklere daha çok yönelir ve bu durum hem psikolojik hem de fizyolojik sorunlara yol açabilir. Yeme suçluluğuyla başa çıkmanın önemli adımı, kendine şefkat göstermektir. Ara sıra tatlı ya da abur cubur tüketmek beslenmenin doğal bir parçasıdır. Burada önemli olan sıklık ve miktarı dengelemektir. Suçluluk yerine şefkatle beslenmeyi seçmek kişinin yemekle olan ilişkisini iyileştirir ve sağlıklı bir yaşamın kapısını aralar.”
Çözüm “Mindful Eating”
Beslenme alışkanlıklarında sık yapılan hatalardan biri yiyecekleri tamamen yasaklamak ya da sınırsız serbest bırakmak arasında keskin çizgiler koymak aslında. Bu katı yaklaşım yemekle olan ilişkimizi bozarken suçluluk duygusunu da tetikliyor. “Denge yaklaşımı, yiyecekleri iyi veya kötü olarak etiketlemek yerine porsiyon kontrolü ve bilinçli tercihler üzerine kuruludur. Örneğin tatlıyı tamamen hayatınızdan çıkarmak yerine haftada birkaç kez küçük porsiyonlarla tüketebilirsiniz. Bu yöntem hem psikolojik rahatlama sağlar hem de uzun vadede sürdürülebilir beslenme alışkanlıklarının oluşmasına yardımcı olur. 'Mindful eating' yöntemi kişinin yemek sırasında bedensel sinyallerine odaklanmasını sağlar. Yavaş yemek, açlık-tokluk dengesini gözlemlemek ve duygusal yeme dürtülerini fark etmek bu yaklaşımın temelini oluşturur. Suçluluk yerine şefkatle beslenmeyi seçmek kişinin yemekle olan ilişkisini iyileştirir ve sağlıklı bir yaşamın kapısını aralar” diyor Uzm. Dr. Bayçın.