Modern mimarlığın en etkileyici figürlerinden Frank Gehry 96 yaşında hayatını kaybetti. Arkasında, şehirlerin kimliğini dönüştüren yapılar ve tasarım dünyasının farklı alanlarına uzanan beklenmedik işbirlikleriyle dolu bir miras bıraktı. Bilbao’daki Guggenheim Müzesi, Los Angeles’taki Walt Disney Konser Salonu, Paris’in Fondation Louis Vuitton binası onun mimarlığa getirdiği özgür, akışkan ve heykelsi dilin en bilinen örnekleri.
Jon King, Frank Gehry, The Frank Gehry Koleksiyonu, Tiffany & Co, 2006, Getty Images
Gehry’nin tasarladığı en önemli yapılardan biri, moda dünyası için de önemli bir yere sahip. Gehry’nin “ışıkla değişen ve sürekli yeniden şekil alan” bir form olarak tarif ettiği Paris’teki Fondation Louis Vuitton binası, moda dünyasının en sık kullanılan yaratıcı duraklarından biri haline geldi. Mekan hem kampanyalar hem defileler için neredeyse doğal bir sahneye dönüştü.
Frank Gehry, Guggenheim International Gala, New York, 2019, Getty Images
Gehry’nin Louis Vuitton için hazırladığı 11 parçalık çanta koleksiyonu da bu dilin küçük ama etkileyici bir yansımasıydı. Mimarisindeki eğrisel hatlar ve dinamik formlar bu defa bir aksesuarın üzerinde hayat buldu, modanın işlev ile estetik arasında nasıl zarif bir denge kurabileceğini hatırlattı.
Moda dünyasının Gehry’yi bu kadar sevmesinin sebebi belki de buydu: cesur ama gösterişsiz bir yaratıcılık. Karmaşık görünen formlar aslında bir sezgiyle kuruluyordu.
Frank Gehry’nin ardından kalan miras sadece ikonik yapılar değil, tasarımın her ölçekte nasıl özgün, özgür ve meraklı olabileceğini hatırlatan bir bakış açısı.