Kapak Fotoğrafı: Pride&Prejudice
Dönem filmleri dendiğinde çoğu zaman akla kabarık elbiseler, ihtişamlı saraylar ve nostaljik aşk hikayeleri gelir. Ama aslında bu tür, çok daha fazlasını anlatabilir. Pride & Prejudice’in zamansız aşk ve toplumsal beklentilerle örülü dünyası, The Favourite’ın saray entrikalarını günümüzün keskin mizahıyla harmanlayan hikayesi ve Amadeus’un dehanın ve kıskançlığın iç içe geçtiği unutulmaz portresi, dönem filmlerinin sınırlarını genişletiyor.
Jane Eyre (2011)
Sırlarla dolu bir malikanede başlayan bir yolculuk, içine kapanık ama güçlü bir aşk anlatısına dönüşüyor. Gizem, sevda ve bireysellik harmanında klasik bir başyapıt.
Elizabeth (1998)
Cate Blanchett, genç kraliçeyi güç ve hassasiyet arasındaki dengede başı dik bir lider olarak resmediyor. İngiltere'nin çalkantılı döneminde sorumluluklarla dolu bir kadın portresi çiziyor.
Harem Suare (1999)
Osmanlı'nın son dönemine saray hareminin içinden bakılan bu hikaye, cinsiyet rolleri ve güç ilişkileri üzerinden dönemi sorguluyor. Ferzan Özpetek’in görsel dili ve müziğiyle öne çıkan film Doğu ile Batı'nın kesişiminde duran bir aşk hikayesi.
Marie Antoinette (2006)
Sofia Coppola’nın Versailles’ı yeniden tanımlayan özgün estetiği, sarayın içindeki ihtişamı günümüzün görselleriyle harmanlıyor. Kirsten Dunst saray entrikalarının ötesinde bir gençliği, tatlı ve kaotik bir ihtilalle buluşturuyor.
The Age of Innocence (1993)
Martin Scorsese, Wharton'ın romanını New York’un zarif dünyasına taşıyor. Daniel Day-Lewis, Winona Ryder ve Michelle Pfeiffer yasak aşklarla dolu bir dönemin edebiyatını sahneye taşıyor; zarafet, aşk ve tutku üzerinden.
Sense and Sensibility (1995)
Emma Thompson ile Kate Winslet arasındaki duygusal denge, mantık ile tutkuyu harmanlayan bir aile hikayesi. Austen’ın cesur, zarif kalemi Ang Lee’nin görsel diliyle buluştuğunda ortaya çağı aşan bir hikaye çıkıyor.
The Last Emperor (1987)
Pu Yi'nin trajik hayat hikayesi, Çin'in gelenekleri ile modernizmin kesiştiği bir tarih filminde izleyiciye yansıyor. Bertolucci, tarihsel alanlara erişim izniyle Yasak Şehir'de çekim yapan ilk Batılı yönetmenlerden biri olarak eşsiz bir sinematografik belge yaratıyor.
The Favourite (2018)
Yorgos Lanthimos’un mizah dolu ama keskin dille anlattığı bu sürükleyici dönem filmi, dönemin kurallarını yıkıyor. Olivia Colman, Emma Stone ve Rachel Weisz’in performansları, beklenmedik saray entrikalarını cesur bir biçimde yansıtırken otoritenin ve iktidarın dönem fark etmeksizin benzer sorunlarla boğuştuğunu gözler önüne seriyor.
Atonement (2007)
Bir çocuğun yanlış bir yargısı, hayatları birbirinden ayırıyor. Savaş ve ihanet temasıyla bezeli film suç, vicdan ve bağışlanma üzerine duygusal bir yolculuk sunuyor.
Pride & Prejudice (2005)
Little Women (1994)
Louisa May Alcott’un döneme damga vuran romanı, dört kız kardeşin büyüme hikayesini iz bırakan bir sinema diline dönüştürüyor. Aşk, hayal kırıklığı ve kardeşlik temalarının evrensel yankısı, Greta Gerwig'in yorumuyla 2019'da yeniden hayat buldu.
Phantom Thread (2017)
1950’ler Londra'sında bir couture tasarımcısının evine davet edilen bir genç kadının hikayesi... Moda ile duygu arasındaki ustaca kurulan bağ, Daniel Day-Lewis'in usta oyunculuğunda hayat buluyor.
Amadeus (1984)
Mozart’ın dehasını Salieri’nin kıskanç gözünden gören bu film, yetenek ve rekabetin doğasını inceliyor. Müzikal enerjiyle dolu sahneler, dönemin dinamiklerini sinema tarihine işleyen bir anlatı sunuyor.
Portrait of a Lady on Fire (2019)
Céline Sciamma yapımı film, sessiz bir adada şekillenen beklenmedik bir aşk hikayesi sunuyor. Salt bakışlarla güçlenen bağlar, doğanın renkleri ve fırça darbeleriyle zamanın ötesine taşınıyor.