CESUR YENİ DÜNYA

Sadece bizim değil,tüm dünyanın yaşadığı belirsizlikler elbette ki moda sektörüne de yansıyacaktı.Bu flu ve zorlayıcı olaylar karşısında kabuk değiştiriyoruz.İhtiyacımız olan tek duygu,optimizm.

ELLE ONLINE ELLE ONLINE 08 Ekim 2018
CESUR YENİ DÜNYA MULIARCHYK-TRUNK ARCHIVE

Moda dünyasının kallavi editörlerinin ön sıra savaşları, koleksiyonların, görücüye çıkarıldıktan altı ay sonra satışa sunulması. Bir yandan feminizmi ticarileştirerek ayakta durmaya çalışan modaevleri. Sürdürülebilirlik ve adil ticaret mi? En büyük derdimiz. Sistemi nasıl yavaşlatabiliriz? Neden büyük modaevlerinin başında kadından daha çok erkek tasarımcı var? Şubat dergilerinin kapağında mayolu modeller görmek, ağustos ayında mağazalarda kaşmir kazaklarla karşılaşmak ya da o çok beğendiğiniz defiledeki ayakkabıya altı ay sonra sahip olabilmek tuhaf değil mi? Bir gecede Instagram’da popüler olan trendlerin ertesi sabah uyandığınızda demode olmasına ne diyorsunuz? Aklı biraz havalarda olan moda dünyasının ayakları (nihayet) yere basmak üzere. Raydan çıkan moda sistemi kabuk değiştirmeye başlıyor. Şanslıyız, bu zarif ayaklanmanın önemli bir devrime dönüşmesine şahit oluyoruz. Business of Fashion’ın McKinsey Global Fashion Survey’le birlikte yürüttüğü araştırmanın sonucuna göre millenyaller ve Z jenerasyonu farklı bir yola giren yeni dünya ve moda düzeninde bir şeylerin değişmesine neden oluyor. Düzenle derdimiz var. Bize dayatılanları kabullenmek yerine sorguluyoruz. Farkındalığımız yüksek. Umutlarımıza her zamankinden daha sıkı tutunuyoruz. Aldığımız bir kıyafetin nereden, nasıl geldiğini, doğaya ve onu üretenlere zarar verip vermediğini bilmek istiyoruz. Etik değerleri kuvvetli bu genç nesil, dev markaların ve niş modaevlerinin şeffaf ve adil olmasını zorluyor. “Sürdürülebilirlik enteresan bir şekilde yükselişe geçti” diyor bir röportajında Levi Strauss İcra Kurulu Başkanı Chip Bergh. “Markaların nasıl iş yaptığına, hangi markaların ön plana çıktıklarına verdikleri değer,önceki nesillere kıyasla çok farklı.” Analizler, anketler ve araştırmalar tasarım dünyasında bir sonraki level’ın daha sürdürülebilir olacağının sinyalini veriyor. Sürdürülebilir ve daha yavaş bir moda sistemi için işin çözümü yüksek maliyeti olan ve tüketim talebine yetmeyen organik pamuk kullanmanın çok ötesinde.

Muz Cumhuriyeti Gerçek Oluyor

The Guardian’ın yaptığı habere göre her yıl bir milyar ton muz çöp oluyor. Ve sadece 35 kg muz sapıyla 1 kg lif elde edilebiliyor. Bambu ya da kenevir gibi organiklerle üretilentasarımlar kadar da yumuşak oldukları söyleniyor. Deriye alternatif olarak devreye ananas giriyor. 90’larda Liberty, Harrords gibi İngiltere’nin popüler mağazalarına deri kıyafetler ve aksesuar sağlayıcılığı yapan Dr. Carmen Hijosa, ananas liflerini ilk kullanan isimlerden. Filipinler’de çalıştığı yıllarda ananas yapraklarının liflerinin kalitesinin farkına varıyor ve tekstil üretiminde deniyor. Çıkan sonuç, tıpkı bir deriyi andırıyor. Üstelik tamamen doğal liflerden üretilen, ananasların döngüsünden oluşan deriler. Ekstra su tüketimi, kimyasallar ya da suni gübreleme teknikleri yok. Dolayısıyla çevreye ya da insanlara zararı da bulunmuyor. Pinatex adını verdiği bu yeni kumaş, Central Saint Martins gibi önemli moda okullarının da Material Futures bölümlerinde incelenen ve kullanılan malzemelerden biri. Tıpkı Hindistan cevizi gibi. Bu tropik meyvenin liflerinden üretilen kumaşa “cocona” adı veriliyor. North Face ya da Tog gibi outdoor markaların etiketlerinde rastlayabilirsiniz. Biyoteknoloji sayesinde, sadece su ve gün ışığıyla yetişen bitki ve meyveler modanın ve tekstilin geleceği, hızlı modanın antidotu.

Bu Gezegeni Kadınlar Kurtaracak

Ekolojinin yanı sıra sosyolojik olayları da umursayan bu jenerasyon için feminizm sadece popüler gündemi meşgul eden bir olgu değil. Aslında her şey 2014 yılında üstü çıplak Femen aktivistlerinin Nina Ricci şovunu basmasıyla başladı. Sonra 2015’te Karl Lagerfeld gündeme geldi. Chanel defilesinde ellerinde pankartlarla yürüyen modeller Free Freedom, History is Her Story gibi sloganlar taşıdılar. Yıl 2016 olduğunda bu rüzgar birçok modaevi tarafından sahiplenildi. En büyük çıkışsa Dior’un kreatif direktörü Maria Grazia Chiuri’den geldi. “We Should All Be Feminists” yazan tişört sosyal medya kraliçelerinin de en çok paylaştığı kıyafetlerden oldu. Aslında moda dünyası feminizmi modern anlamda sahiplenmeden önce İngiliz ELLE öngörülü davranarak Aralık 2014 sayısını feminizm temasıyla çıkardı. Benedict Cumberbatch, Hüseyin Çağlayan, Christopher Kane ve daha birçoklarına “This is what a feminist looks like” yazan bir tişört giydirdi. En yüzeysel şekilde tanımlamak gerekirse, kadınları güçlendirmek ve kadınlığı yüceltmekle dertlenen kişiler modayı, yani profesyonellik alanlarını bu farkındalığı yaratmak için kullandılar. Peki ama iş bu kadar basit mi? Bir tişört giymekle feminist mi oluyoruz? Neredeyse ardında çok ciddi felsefelerin yattığını unuttuğumuz bir slogana dönüşmek üzere olan bu olgu yeni nesil tarafından sahiplenildiğinde işin seyri değişmeye başladı. Beyonce’den Nicki Minaj’a bir kültür yaratan insanlar şarkı sözlerinde ve işlerinde kadınları cesaretlendirdi. Adwoa Aboah, kurduğu Gurls Talk platformuyla istismara uğrayan hemcislerinin seslerini duyurmalarına yardımcı oldu. Junior stil ikonumuz, 14 yaşındaki Millie Bobby Brown

, Stranger Things’teki rolü için saçlarını kazıttığında şöyle bir post attı: “Dış görünüş ve oluşturduğumuz imaj önemli değil. Önemli  olan farkındalıkla yaklaşmak, sevmek, başkalarına değer ve ilham verebilmek.” Bu zincirin bir diğer halkası da sahici olmak. Uyandığımız bir nokta oldu bu. O an sosyal medyada yansıtmamızın beklenildiği mükemmel hayatlarımızdan sıkıldık. Daha dürüst ve kendimiz gibi olmaya değer verdik. Sevdiğimiz markalardan da bunu bekledik. Bizi olduğumuz gibi kabul etmelerini. Ve böylece geleneksel şekilde alışveriş yapmanın da değişimini başlattık. Bugün sadece Instagram’da start up olarak kurulan markalar, geleneksel ve yüzlerce mağazası olanlara göre neden daha başarılılar, nasıl daha fazla talep görüyorlar? Henüz 20’lerinde ya da 30’larının ilk döneminde olan bu insanların kurdukları işlerde kendimizi bulduk. Müşterisini içine alan, ona bir deneyim sunan, o dünyanın parçası olmasına izin veren her marka bugün ayakta kalabiliyor. Örnekleri çok: Nanushka, Realisation Par, Rouje, Glossier, Jacquemus... En sevdiğiniz markanın bir parçasıyla iyi bir fotoğraf paylaştığınızda, sizi kendi Insta hesaplarından ilham kaynağı olarak paylaşmaları çok olası. Bağlantı kurabilmek ve insanlara kendisini önemli hissettirmek yeni bir strateji. Kendi stilimizi, yaratmak istediğimiz imajı ve değerlerimizi ifade etmemize izin verdikleri için onları sevdik.İlham kaynağı olarak paylaştıkları o kızlardan biri olduk. Moda dünyasında çeşitliliği çok önce benimseyenler bugün bu stratejilerini nakit para akışına döndürebildiler. Gelenekselcilerse yeni yeteneklere, yeni çalışma şekillerine, yeni ortaklık türlerine ve yeni yatırım modellerine kadar zihin açıcı egzersiz yapmak zorunda kalıyorlar.

Muhalifler çağı

Lüks algımızı, iletişim kurma şeklimizi, yaratıcılığın tanımını kökünden değiştirenlere Yuccie’ler deniyor. Young Urban Creatives kelimelerinin birleşiminden oluşan yuccie’ler genç, şehirli, kreatif ve muhalif insanlar. Üzülerek aklıma geliyor, ne yaptığını, ne yapmaya çalıştığını bir türlü anlayamadığımız Kanye West’in tek söylediği şey bir muhalif olduğu. Kanye ne kadar uğraşırsa uğraşsın WWD’de en acımasız (ve belki de en gerçekçi) eleştiri yayımlandı. Jessica Iredale yazısında şöyle diyordu: “Kanye West’i moda endüstrisine soktuğumuz ve endüstriyi kendisinin insafına bıraktığımız için hepimiz suçluyuz.” Öte yandan Oxford Üniversitesi tarihçilerinden, Nelson Mandela’nın      da danışmanlığını yapmış Ian Goldin, Kanye’yi “fikirlerinden devrim yaratan sanatçı” olarak tanımlıyor. Moda yazarı Jessica Iredale’in ve tarihçi Ian Goldin’in bu iki zıt yorumu Kanye West’in gerçek bir muhalif olduğunu kanıtlar nitelikte. Bir şekilde fikirleriyle konuşulmayı başarıyor.

Işık hızından bile hızlı değişen dijital bir dünyada, 3 milyar genç bir önceki nesilden eğitimli ve normal olanın geçerliliğini yitirdiğini söylüyor. Normal olan artık radikal düşünmek. Bildiğimiz normalse sıkıcılıktan öteye gitmeyen bir kavram. Yeni muhalifler, siz onlara ister milenyaller deyin, ister yuccie’ler, paralarını tasarımcı parçalarına harcamak yerine hayatlarına birdeğer katacak tasarımlara yatırım yapıyorlar. Bazıları buna “modanın dördüncü endüstriyel devrimi” diyor. Doğaya önem veren, sisteme karşı çıkan ve bir şeylerin yolunda gitmediğini fark eden muhalifler. Şikayet etmek yerine değiştirmeye çalışanlar ve bir değer yaratanlar. Tasarımdan teknolojiye, yaratma şeklimizden tüketme alışkanlıklarımıza ve hatta iletişimyöntemlerimize kadar her şey hızlı bir evrimin içinde. Dünyada sandığınızdan fazla genius genç var. Çeşitliliğe, farklılığa ve yeni fikirlere açıklar. Tüm bu değerler yeni düşünce şekillerinin ortaya çıkmasına neden oluyor. Sistem kabuk değiştiriyor. Normları sorgulamanın yeni bir norm olduğu bir sistem bu. Sorgulama içgüdüsünü kaybetmeyen herkes sistemin çöktüğünü, yaşadığımız dünyanın ekolojik, ekonomik, politik bakımdan olabileceği en kötü halde bulunduğunu konuşuyor. Kimileri bu durum hakkında söylenirken bazıları durumu değiştirmek için sisteme karşı çıkıyor. Karşınızda muhalifler çağı.


YAZI: SERLİ GAZER BOYACI

ELLE,EYLÜL 2018 sayısından alınmıştır.


ETİKETLER
SON HABERLER

Dergide Bu Ay

ELLE Nisan Sayısı Çıktı!

ELLE Nisan Sayısı Çıktı!

Yeni sayımızın kapağında oyuncu Hazar Güçlü var.

BU SAYIDA NELER VAR?

E-Bülten Aboneliği

E-bültenimize şimdi abone olun,
magazin dünyasındaki tüm gelişmelerden anında haberiniz olsun.