SEV BENİ

Modanın sosyal medyadaki yerini inceledik. Eğlenceye hazır mısınız?

ELLE ONLINE ELLE ONLINE 20 Eylül 2015
SEV BENİ
Başlıktan mütevellit, bu yazının “Hatasız Kul Olmaz” isimli arabesk şarkıyla yakından ilgisi olabilir. Modanın yeni “pozcu jenerasyonunu” irdelemek niyetiyle yola çıkan, sosyal medyaya odaklanan, sahici olmayanın yeni gerçek olması fikrini sorgulayan ve içinde cevabı olmayan onlarca soru barındıran tuhaf bir yazı bu. Dileyenler fonda Orhan Gencebay dinleyip rakı içebilir... Çünkü şimdi galiba o da cool. — SILA GÜVEN





Komedyen Jimmy Kimmel, televizyon şovunun bir bölümünde, tam olarak New York Moda Haftası zamanında, sokaktan çevirdiği birkaç moda severe mikrofon yöneltiyor. Moda tutkunu New Yorklular, var olmayan tasarımcılar, trendler, gerçekleşmemiş defileler ve kıyafetlerle ilgili soruları samimiyetle cevaplıyorlar. Ve bu sorulara verilen kafadan atma cevaplar, insanı kahkahaya boğmanın yanında, “moda odaklı” gibi görünen, “sosyal medya” alt metinli gerçeğin de altını çiziyor. Sosyal medyayı, hayatımızı kolaylaştırmak için kullanmaktan çok, bizi bu denli yönetmesine nasıl izin verdiğimiz sorusuyla baş başa bırakıyor.



BİLGİ ÇAĞI?!



Herkes her şeyi biliyor, bilmek zorunda! Herkes çok iyi görünüyor, görünmek zorunda! Herkes çok entelektüel, entelektüel olmak zorunda! Herkes harika müzik zevkine ve stile sahip, herkes o ayakkabıya sahip olmak zorunda! Ya da herkes uzaya gitmeli mi? Herkes sanatçı olmalı mı? Herkes “her şey” olmalı mı? Herkesin herhangi bir konuda ahkam kesebilmek için kaç saniye Google'laması yeterli? Peki herkes bu kadar “iyiyse” problem ne? Sorun şu ki bunların hiçbiri gerçek değil. Aksine tüm gerçekliğin üzerine bir ya da birkaç filtre atılmış, biraz da kontrast ayarı yapılmış, oradan buradan ödünç alınıp ustaca kolajlanmış gibi. Her şey bir karenin içine sığıyorsa, kabul... Ama internet dünyasının sunduğu, elimizdeki tüm bu kıymetli aletlerle sadece göz boyamak ve nasıl “aşırı” eğlendiğimizi göstermek mi ihtiyacımız olan? Yoksa sürüden sıyrılıp diğerleri bitmeyen şehir keşiflerindeyken, bir adım ilerisini görmeye çalışmak mı?



YA SELFIE'Mİ  BEĞENMEZSE?



Modanın aslında güzellik kavramını sorgulattığı, sanal güzelliklerin sanal zorbalıklarla yüzleştiği bir dönemdeyiz uzun süredir. Ve kısa süre önce bu yeni dünya, yarattığı kaygılı tiplere uzaktan bakan “normalleri” hedef alarak, moda sektöründeki şimdilik en uzun soluklu trend olan “normcore”u yarattı. İlk başta büyük bir özgürleşme hissi kapladı dört bir -sanal- yanı. Fakat şimdi de herkes normal olmak için uğraşıyordu! Bu normallik hali aslında yeni bir uyanışı beraberinde getirdi: Modanın sanat olduğu fikri bir kenara itildi hemen (en azından şimdilik). Yeni dünya düzeni, gerçekliğin en “core” halini sunuyordu bize. Modanın reklamla ilişkisi acı bir gerçek gibi vuruldu yüzümüze. Reklamsa tamamen parayla ilişkili olduğu için, moda eşittir para denklemi, onu sakladığımız pembe bulutların arasından göstermeye başladı kendini sonunda. Bu arada gözler gerçek stil sahiplerini aramaya başladı. Akıllar eskilere gidiyordu: Isabella Blow, Lou Lou De La Falaise, Iris Apfel, Brigitte Bardot, Carine Roitfeld, Alexa Chung gibi yeni-eski stil ikonlarını takip etmek, stil peşindekini, yaşadığı çağla ne kadar “bağlantılı” kılıyor? Yoksa ihtiyacımız olan, herkesin gerçekte olduğu gibi görünmesi mi? Filtresiz ve sahici? Herkesin, diğerlerinden “nasıl da farklı” olduğunu gösterme telaşı, onları birbirine daha da yakınlaştırıyor, daha da benzer kılıyor öte yandan.~ iMOBİL


Atomize karakterleriz artık. Seri imajlar üretiyoruz. Birtakım takipçilerin ikonları oluveriyoruz. İnsanlar bizim “ofis yüzümüzü”, “tuvalet selfie”imizi, “sanat galerisi mood”umuzu “like”lıyorlar. Birini beğenip diğerini beğenmiyorlar. Neden? Bir fikri olan var mı? Aslına bakarsanız tam da şu dönemde, sanatçı Cindy Sherman'ı cidden anladığımı düşünüyorum. Azize Sherman'ın kehanetlerini gerçekleştiren, kılıktan kılığa giren, şizofreniyi neredeyse moda haline getiren tuhaf bir dönüşüm geçirdiğimizi hissediyorum hissediyorum. Kitleler için üretilen bir “ürün” gibi olduğumuzda, tam olarak modanın neresinde duruyoruz? Tam göbeğinde olabilir mi? İçinde bulunduğumuz dönem, sizi de modanın o masum tarafından uzaklaştırmıyor mu? Ateşli bir aşk ilişkisinin sonuna gelmişsiniz gibi gelmiyor mu? Tutkunun yok oluşunu çaresizce izlediğinizi siz de hissetmiyor musunuz? Hangi tasarımcılar, hangi karakterler gerçekten yakalıyor sizi? Hangisini görmezden gelmeye çabalıyorsunuz? Peki neden?





İDOL MÜ? İDEAL Mİ?


Geçen aylarda katıldığım, geleceğin trendlerini konu alan birkaç seminerde ana trend belliydi: Birlik olmak. Grup olarak hareket etmek. Tek kişi yönetimi yerine, grup içindeki her bireyin sırayla lider olması. Dolayısıyla lider kavramının organik şekilde yok olması. Belki bu “herkesleşme” ve birbirinin -çoğu zaman kötü- kopyası haline gelme fikri, en nihayetinde grup çalışması ve lidersizlik kavramına “sancılı” bir geçiş olabilir mi? Mide bulantılarımız, baş ağrılarımız ve hazımsızlığımızın yerini huzur alır mı? Peki moda dünyasına bir Alexander McQueen daha gelmesine gerçekten gerek var mı? Çok soru sormanın gerektiği, cevapların çok olduğu, çünkü herkesin kendi cevabının olmasının gerektiği bir dönemdeyiz özetle. Birer kitle imha silahına dönüşmeden, kendimizi yok etmeden önce, aynaya baktığımızda üzerimizdeki #saintlaurent gömleğin altındakini görmeyi öğrenirsek ne olur? Hayır, altındaki müthiş #laperla sütyenden bahsetmiyorum... Daha da derine inmeyi kastediyorum. Orayı bulduysanız ve “onu” gördüyseniz, şimdi “like”layabilirsiniz!

ETİKETLER
SON HABERLER

Dergide Bu Ay

ELLE Kasım Sayısı Çıktı!

ELLE Kasım Sayısı Çıktı!

Kasım sayımızda, kapak kızı Elçin Sangu ile birlikte “Bedenime, Özgürlüğüme, Haklarıma Dokunamazsın” diyoruz.

BU SAYIDA NELER VAR?

E-Bülten Aboneliği

E-bültenimize şimdi abone olun,
magazin dünyasındaki tüm gelişmelerden anında haberiniz olsun.