Fiziksel özellikleri, etnik geçmişleri, bedensel kusurları, yaşları, kiloları, saç renkleri... Başkalarının kendilerini nasıl gördüğüyle ilgilenmek yerine, kendilerini oldukları gibi kabul edip sevmekle ilgileniyorlar. Kusursuz kadın kalıplarına sıkışmak yerine var oluşlarını kutluyorlar. Hepsi biz editörlerin yakından tanıyıp beğendiği, içimizden, bizler gibi, sizler gibi sadece doğal halleriyle fark yaratan ve bunun için burada olan kadınlar. Karşınızda güzellik tabularını ve klişelerini yok eden, hemcinslerine ilham olup umut veren 10 isim.
Ayten Alpün - Fotoğrafçı
30 yıldır moda fotoğrafçısı, 21 yıldır yakışıklı Robin ile yakışıklı ve engelli Tibet’in annesi. İki yıldır youtuber. Yüzlerce müşteri, binlerce çekimi atlattığı gibi, bir de kanser atlattı. Belki milyonlarca takipçisi yok ama bize göre sosyal medyada bir fenomen. Sadece her çekimde değil, her gün ondan, önyargısızlığından, hayat bilgisinden öğrenecek bir şey buluyoruz. İyi ki varsın Ayten…
Yazı: Zeynep Üner
Yıllardır moda sektörüne hizmet eden biri olarak, -ki fotoğraf çekmek belki de beni en çok motive eden şeydir- şunu görüyorum; milyonlarca kadın sunulan resimde hiçbir şekilde kendine bir yer bulamıyor. Bu yüzden mutsuz ve yetersiz hissediyor. Sektörün içinde kalabilmek için ya da “iyi” işler yapabilmek için, zayıf kalabilmek için yemek yemeyen, aç kalan kızlarla çalıştık hepimiz. Burnu büyük, bacakları kısa, kalçası geniş, göğüsleri büyük diye beğenilmeyen, görsel kalıplara sığmadığı için beğenmediğimiz kızlar. Kendini estetikle tanınmaz hale getiren milyonlarca kadın... “Genç” ve “güzel” kalmak için inanılmaz emek ve para harcayan milyonlarca kadın... Hiçbirimiz dünyayı kurtaran bir şey yapmadık. Esasında çoğumuz büyük bir yalanı süslemekten başka bir şey yapmadık ve bu devam ediyor. Bu çok uzun süredir sunulan ‘kadına bakış’ sürdürülebilen bir tavır da değil ve değişmeli.
Nora Şenkal- Model
Yaşadığınız deneyimden dolayı nasıl zorluklarla savaşmak durumunda kaldınız?
Bu savaş hiç bitmiyor aslında. İşte, okulda, aile içinde, arkadaş ortamında ve ikili ilişkilerde hep devam ediyor. Çünkü sistem natrans olmayı merkeze alıyor. Sorunların temeli zaten trans olma halinin norm dışı olarak görülmesi. Benim için bununla savaşmanın tek bir yolu yok. Ben değiştikçe nasıl savaştığım da değişiyor. Sabit olan tek şey şu: Bu sistemin beni konumlandırdığı yeri kabullenmiyorum ve kabullenmeyeceğim.
Kendinizi seviyor musunuz? Trans bedenlerin güzel olmadığı algısının bir yalan olduğuyla yüzleştiğimde kendimi sevmeyi öğrendim. Küçüklükten itibaren hepimize, medyanın da desteğiyle transların çirkin ve arzulanmayanlar olduğu öğretildi. Sonra görüyorsunuz ki durum hiç size dayatıldığı gibi değil. Biz bayağı güzeliz. Bunu kabullenmeye toplumun cesareti yok sadece. Mesela bir erkek bir trans kadınla olan ilişkisini herkesten gizliyor çünkü dışlanacağını biliyor. Kendi bedenimi sevme konusuna gelirsek; şu anki halimle yeterince beğeniliyor ve arzulanıyorum. Bunu görmek sanırım kendi bedenimi sevmeye giden yolun kapısını araladı.
Modellik kariyeriniz boyunca cinsiyetçi önyargılarla karşılaştınız mı?
Moda sektörü zaten aşırı cinsiyetçi bir sektör. İkili cinsiyet kalıplarının sektörü nasıl domine ettiğini görmek zor değil. En basit örneğiyle koleksiyonlar halen kadın/erkek adı altında piyasaya sürülüyor.
“Her anlamda daha çok görünürlüğe ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Bu toplumun, bizim sadece gettolarda değil, her yerde olduğumuzu görmesi gerek. Bana ne denildiği hakkında artık pek kafa yormuyorum. Önceden tanımlara çok takılırdım. Artık takılmıyorum. İsteyen istediğini söylesin; kadın, trans veya başka bir şey... Tanınırlığım artarsa daha çok siber zorbalık yaşayacağımı biliyorum. Transfobi bu toplumda var çünkü. Ülker Sokak olaylarının yaşandığı dönem tavır neyse şimdi de pek farklı değil. Hande Kader’i, Eylül Cansın’ı, Dilek İnce’yi ve daha birçoğunu unutmadım. Bu toplum bunlarla yüzleşmeden aksini düşünemem.”
Yazı: Selin Miloşyan
Müge Boz- Model, Oyuncu
Doğum sonrası değişen bedenini ilk başlarda kabullenebildin mi yoksa bir çatışma yaşadın mı?
Gelgitler yaşadığımı itiraf edebilirim. Hastaneden eve geldikten sonra aynaya baktığımda ‘aman tanrım ne kadar kilo almışım’ dediğimi hatırlıyorum. Bunun normal olduğunu ve zamanla olması gerektiği gibi düzeleceğini sürekli telkin ettim kendime. Uzun bir süre emzirme sürecimde sıkıntı olmaması adına bunları da pek takmadım. Moralimin bozulduğu ve nasıl bu kadar kilo aldım dediğim zamanlarda hemen kendimi pozitif düşüncelerle telkin ettim özetle. Diğer annelerle olan dayanışma ve anne olmanın, yeni bir bedene can veriyor olmanın mükemmelliğini düşünmek iyi geldi. Hayatımın şu anında böyle bir dönem geçiriyorum, bedenim de yeni haline alışma sürecinden geçiyor diyerek anın tadını çıkarttım.
Bu farkındalık ve kabullenme hayatında nasıl bir fark yarattı?
Ana ve duruma teslim olmanın getirdiği mutluluk... Kontrol edemeyeceğin şeylerle savaşmak yerine onları kabul edince daha sağlıklı bir ruh hali yaşanıyormuş. Aksi takdirde neden kilo veremedim, neden kilo aldım diye düşününce sürekli bir savaş halinde oluyor insan.
Seninle benzer durumlar yaşayan kadınlara söyleyecek sözün var mı?
Hepimiz bu dünyaya bir deneyim ve tecrübe yaşamak için geldik. Bedenimiz de bunun bir parçası. Kendimizi başkalarıyla kıyaslamak yapabileceğimiz en yıpratıcı şey. Güzel noktalarımıza odaklanırsak duruma daha pozitif taraftan bakmış oluruz.
Hayatının neredeyse her dönemini 34 beden bir model olarak geçiren Müge Boz yaklaşık 10 ay önce bebeği Vina’yı dünyaya getirdi. Bu bebekle birlikte gelen fiziksel değişim onu birkaç beden yukarı taşıdı. Müge Boz, bedeniyle yaşadığı ilk çatışmaları ardında bırakarak, yeni görünümünü kabullendikten sonra gelen hafiflemeyi anlatıyor.
Yazı: Serli Gazer Boyacı
RORO F ROSE DÖVME SANATÇISI
İstanbul’un en iyi tanınan dövme sanatçılarından biri o. Yıllar önce kendisine bu şekilde seslenmeyi seçince adı da Roro F Rose oldu. Vücudunun her yeri dövmelerle kaplı. Bu spiritüel ambiyansı yaşatırken, kadınların nasıl giyinmesi, davranması konusunda ahkam kesenlerin bol olduğu bir yerde kendisi gibi olabilme cesaretine sahip.
Ben vücudumu doldurmaya başladığım dönemde hâlâ önyargılar vardı. Bunlarla başa çıkmaya çalışmak yerine inandığımı ve hissettiğimi yaşamaya, üretmeye devam ettim. Benimsemek güzel bir şifa, kabullenmek kendini bilmek iyileştirici ve sadece düşünsel bir illüzyonla buna erişebiliyorsun. Bu kadar kolay değil belki de ama her evresi ayrı güzel. Gittikçe kendinle ilgili problemleri bitirip hayatın kendisine odaklanmak için zeki olmak lazım. Tabii ki konforsuz hissettiğim yerlerim vardı mesela ellerim çok büyük. Ama sonra ellerimin bana verilmiş bir hediye olduğunu fark ettim. Görüntüsüyle her şeyiyle bana çok yakıştığını biliyorum, kocaman ayaklarımı da çok seviyorum. Yazı: Serli Gazer Boyacı
Seda Erciyes- Müzisyen
Cinselliğini korkusuzca yaşayan kadınlardan, cinsiyet rollerini kadınlık tanımlarını kullanarak sorgulayan sanatçılardan, feminen yönünü göstermekten çekinmeyen insanlardan etkileniyorum. Bütün tartışmalara, yasaklara, kurallara bu yolla karşı gelen kadın sanatçılardan biri olmak istediğim için bu duruş bana çok güçlü ve canlandırıcı geliyor. Kadınların kimseye kusursuz vücut, kilo, cilt borcu yok. Ancak böyle bir baskı yaratılıyor. Bu baskıya yenik düşmemek için daha çok temsil görmemiz gerekiyor. Sosyal medyada bunun için çalışan birçok güçlü hesap var, yavaş yavaş hem büyük markaları hem de ana akımı etkilemeye başladılar. Umarım daha çok çeşit insan tipinin temsil edildiğini daha sık göreceğiz. Kadınların şunu bilmeleri gerekiyor: Şu an, şu dakika sahip olduğunuz beden yeterli, değerli ve sevgiye layık. Kabul edilmek için bir kalıba girmemize gerek yok. Hatta bizi özgür kılacak an, her bedenin dünyada biricik olduğunu anladığımız an olacak.
“10:50” ve “Başa Sarıp Dur” single’larıyla R&B’ye ve alternatif sese duyduğumuz açlık hissini giderdi ilk başta. Gerçeklikten kopardı bizi. Müziğine eşlik eden hareketlerinde bedenine nasıl sahip çıktığını gördüğümüzde ise kendisine teslim olduk.
Yazı: Aykun Taşdöner
BÜŞRA ÜN- MİLLİ TENİSÇİ
PARALİMPİK OYUNLARI’NA KATILAN İLK TÜRK KADIN TENİSÇİ 19 Mayıs 1994 İzmir doğumluyum, doğuştan kanser olmam sebebiyle tümörün sinirlerime verdiği hasardan dolayı belden aşağısını hissedemiyorum ve tekerlekli sandalye kullanıyorum. 2009 yılında tenise başladım. Şu anda da Cardiff Metropolitan Üniversitesi’nde Spor Yöneticiliği ve Liderlik alanında yüksek lisans yapıyorum. 2016 yılında Paralimpik Oyunları’na katılan ilk Türk kadın tenisçi oldum. En büyük başarılarım arasında; üç yıl üst üste Dünya Gençler üçüncülüğü, 10 yıl boyunca üst üste kadınlar kategorisinde Türkiye Şampiyonluğu ve 2010 Balkan Şampiyonluğu var.
ENGELLER YAVAŞLATMADI Benim için en büyük engel insanların zaman zaman sadece kendileri için yaşıyor olması ve hayatı şekillendirirken de kendileri için uygun bir hale getirmeleri. Onun dışında okulda ya da farklı yerlerde yaşadığım sıkıntılar, bedensel engelim beni hiçbir zaman yavaşlatmadı. Aksine daha çok teşvik etti. Tenise başladığımda beni durdurmak isteyen, “bunu yapamazsın, bu spor sana göre değil” diyen çok insan oldu. Engelim diğer sporculara göre ağır. Ama kendime inandım, sadece çalışmam gerektiği ve yeterli desteğe ihtiyacım olduğu üzerine konsantre oldum. Ve sonunda en büyük hayalim olan Paralimpik Oyunlara gitmeyi başardım.
PES ETMEDİ VE BAŞARDI Ben her zaman insanlara şunu anlatmaya çalıştım: Hayat farklılıklarla güzel. Maalesef şu sözü çok fazla duydum: “Yürüseymiş güzel kızmış.” Ben bu algıyı hep aşmaya çalıştım, kendimi güzel buluyorum ve değiştirmem gereken bir yerim olduğunu zannetmiyorum çünkü beni ben yapan bugüne kadar geçirdiğim ameliyatlar ve izleri. Ellerimin nasırları, çabalarım, yoruluşlarım ama en sonunda da pes etmeyip kazandığım başarılarım...
Yazı: Selin Miloşyan
Şevval Sam- Oyuncu
Güzellik nedir? Güzel bulunduğum için dışlandığım çok oldu. Yıllarca kamufle etmek için daha maskülen bir tavır geliştirdim. Zaman içinde kadın olmanın ne anlama geldiğini keşfettim ve dişi enerjimle barıştım. Şu anda kadın olmaktan büyük bir haz alıyorum. Ve tüm defolarımla kendimi güzel buluyorum. Ben bedenimi sevmeye başladıkça o da beni sevdi. Bedenimin sağlığı güzelliğinden önce geliyor ama sağlıklı bir beden zaten güzel oluyor. Güzel olan, doğal olan, kişiye özel biricik bir özellik... Kimi zaman kemerli burun, kepçe kulak, kimi zaman bir kahkaha, bir mimik. Ama en çok da neşe.
Fiziksel güzellik beş dakika etkilidir. Bir süre sonra gözünüz değil, kalbiniz ve zihniniz görmeye başlar. İçi boş bir güzellikten de kaçar insan. Bir taraftan da zeki olan güzel olmaz ya da güzel olan aptaldır genellemesi de sığ bir bakış açısı. Güzel olmayan yoktur, parlatılmamış özellik vardır.
Kadınlara mesajı var: Kadın olmak tatlı bir yumuşaklık, güçlü bir gövde, derin bir anlayış potansiyeli taşıyor. Ama işimiz zor çünkü kadın olmak bunları keşfetmek yolundan geçiyor. Önce kabul etmemiz sonra da kabul ettirmemiz gereken zorlu bir yol. Gözlerinizdeki neşeyi yansıttığınızda ve gerçekten içtenlikle gülümsediğinizde dünyanın en güzel kadını olduğunuzu unutmayın!
Elçin Afacan- Oyuncu
Sen Çal Kapımı dizisinden sonra tekrar kilolu kadın rolü teklifi gelebileceğinden ötürü bir kaygınız var mı?
Çok güzel bir soru. Evet tabii ki var. Şu an bu şeker tatlı sempatik kızın başka şeyler yapabileceğini göstermek çok isterim. Oyunculuğun en keyifli yanı da bu değil mi? Çeşitlilik, değişiklik, insanları şaşırtmak ve kendini geliştirmek.
Hayatınız boyunca herhangi bir bedensel aşağılanmaya maruz kaldınız mı?
Tabii ki kaldım. İnsan çocukken acımasız olabiliyor. Kilolarımla çok fazla dalga geçildi, bu da beni üzerdi doğal olarak. Sonra bununla baş etmenin yolunu buldum. Ben kendimle başkalarından önce dalga geçersem onlara söyleyecek bir şey kalmayacaktı ve böylece rahatlamış olacaktım. Bir süre sonra bu işi bir savunma mekanizması haline getirdiğimi görünce bundan da kurtulmanın bir yolunu buldum. Barışmak, sevmek ve gizlememek. O günden beri kimse vücudumla alay edemiyor çünkü bu beden de en az başka bedenler kadar güzel.
Başarı ve fiziksel özellikler arasında bir bağ var mı?
Başarının anahtarı gözdeki, akıldaki, dildeki ve en önemlisi de kalpteki perdeyi kaldırmaktır bence. Çünkü o zaman baktığın yerde gerçek güzeli görebilirsin. Yaptığımız, baktığımız, söylediğimiz, olduğumuz yer güzelse başarı neden gelmesin ki. İnanç, bağlılık ve vazgeçmemek; bence başarının anahtarı bunlar.
Polina Shapran- Model
2018’in haziran ayında ELLE Türkiye’nin kapağında genç, dinamik ve en önemlisi doğal duruşuyla yeni bir dönemin habercisi olan Polina o günden beri enerjisiyle radarımızda. 13 yaşındayken annesinin teşvikiyle bir ajans kapısından içeri girdiğinde çizdiği yol da değişiyor. Sekiz yıldır Türkiye’de ve onu “Suyun üstünde bile yürüseniz yüzme bilmiyor diye eleştirecek adamlar her daim olacaktır. O yüzden siz işinize bakın” sözü motive ediyor.
Yeni başlangıçlar ve umut İnsan umut ettiği sürece yaşıyor. Her sabah yeni güne başladığımızda yeni bir başlangıç da yapmış oluyoruz. Gözlerimizi açıp bugünün huzurlu, iyi olacağını ve bize güzellikler getireceğini umuyoruz. Umut bizimle olmalı ve hep iyisini umut etmeliyiz. Ailem, arkadaşlarım, birlikte çalıştığım insanlar yanımdayken umudum da yanımdadır, kalbimdedir.
Diğer kadınlara mesajı Sen doğduğunda evren sana inanılmaz güçlü, güzel ve özel enerjini emanet etti. O enerji seni sen yapan, sana kişiliğini kazandıran enerjidir. Lütfen bunu koru, kişiliğini koru. Sen o kadar özel ve muhteşemsin ki... Kimseye benzemeye çalışma ve kendini bu dünyaya aç. Güzellik mükemmel vücut ya da tonlarca makyaj sürmek değildir. Güzellik kalplerimizin ve düşüncelerimizin temizliğidir.
Yazı: Aykun Taşdöner.
Bir kadının kolayca ve acımasızca etiketlenebileceği tüm sıfatlara sahip. Biz Maria ile bir gün ELLE’de staj yapmak için ofisten içeri girmesiyle tanıştık. Göz alıcı farklılığı onu İstanbul stereotiplerinden ayırıyordu. Şu anda geri dönüşüm ve yeniden amaçlandırma üzerine kıyafet tasarımları yapmayı planlayan Maria ile farklılığı yüceltmeyi konuştuk.
Yazı: Serli Gazer Boyacı
MARIA PAIXÃO- Model
Türkiye’de bir siyahi olarak yaşamak hayatında engeller çıkmasına neden oldu mu? Bunlarla nasıl baş ediyorsun? Çoğunlukla zorlayıcıydı çünkü dili ve kültürü ne kadar öğrenirsem öğreneyim, buradaki topluma tam olarak uyum sağlayamadım. Uzun bir süre bu durum beni üzdü ve burada yaşamanın güzel taraflarını görmemi engelledi. Ancak şu an anlıyorum ki farklı olmak benim avantajım ve en büyük mutluluğum.
Kendini olduğun gibi kabul etmeye ne zaman, nasıl başladın? Kendini sevmek sürekli bir mücadele, özünü kabul etmek sınırlarını ve ufkunu genişletmek kesinlikle ülkemden ve konfor alanımdan ayrıldıktan sonra mümkün oldu diyebilirim. Hayatımın en güzel tecrübesiydi ve her gün kendime saygı duymama ve olduğum kişiyi sevmeme sebep oldu.
Özellikle sosyal medyanın kadın görünümlerini tekdüzeleştirdiğini ve idealleştirdiğini düşünüyor musun? Kesinlikle katılıyorum. Çok üzücü ki biz kadınların belli bir şekilde görünüp kendimizi başkalarına kabul ettirmemiz gerekiyor. Değerimiz belimizin kaç santimetre olduğuyla veya bir başkasına benzemek için geçirdiğimiz ameliyatlarla ölçülmemeli. Güzellik her yerdedir, farklı ölçü ve renklerde karşımıza çıkar.